Bugün yine içimden geldiği için yazdığım bir yazıyla karşı-karşıyayız. Yazının sebebi ise şuanda hissettiklerim, ne diyecek olursanız, şubat tatili sonrası eve dönünce ne hissediliyorsa o. Ama farklı bir yanı var bende çünkü ben bu yaz yatay geçiş yaptım. İçimden geçen mesleğe, küçüklüğümden beri oynadığım, hastanelerde oymuş gibi dolaştığım, hayal ettiğim, okuma yazma bilmezken kitaplarını okuyormuş gibi yaptığım mesleğe, hekimliğe. Karşıma çıkan her doktorun HAYIR* demesi ile sonuçlanan 3 senemin sonunda yine de kendimi dinledim ve geçtim. İnanın ki hiç pişman değilim. İnsanın hayatı sevmemesi çok felaket birşey ve istemediğin hayalini kurmadığın mesleğin fakültesinde okurken başına gelen tek şey hayatı sevmemeyi öğrenmek. Umarım bunu şuan okuyan kimse bu duyguyu anlamıyordur. Anlayan varsa da onlara içlerinden geçen mesleğe geçiş yapmalarını tavsiye ederim.
Evet okulu sevmiyorum-klasik. Ama öğrenmeyi seviyorum. Belki de bu hayatımda 5 senelik ailemden ayrı yaşama sürecim içinde ilk defa okulun açılmasına sevindiğim seferdi. Çünkü her okul günü beni insan vücudunu öğrenmeye bir adım daha yaklaştırıyor. Belki de bu yüzden bu sefer çok daha çabuk alıştım uzak kalmaya. Tabi bir de ev arkadaşlarıyla kötü tecrübeler kısmı bu sene olmadığı için iç rahatlaması da mevcut. Meğer farkında olmadığımız ne kadar çok etkiliyor yolculuk psikolojimizi.
Sevin arkadaşlar ya, hayatı sevin. Sevin ki kendinizi bulmaya bir adım daha yaklaşın. Eminim ki bir insanın kendisine en yakın olduğu anlar mutlu olduğu anlardır. Bir şeye içten güldüğünüzde bunu hissetmiyor musunuz siz de? Sanki o an benlik duygusu çarpıyor insana. Sadece bana mı oluyor?
Mutsuzluk öyle bir bela ki peşinden boş işlerin-kişilerin etrafında dolanıp durmayı getiriyor. Çıkarın o kişileri hayatınızdan. Hiç de birşey olmuyor ben garanti veriyorum. Yenilerini alın, iyilerini alın. Hobilerinizi keşfedin, kimseye özenmeyin. "The best reason to be yourself is because everybody else is taken."(Kendin olmanızın en önemli gereği diğer herkesin kapılmış olmasıdır.) Yeni prensibim budur arkadaş. Herkese de tavsiye ederim.
Kötü şeylerden korkmak beraberinde kötü şeylerden korkmayı getirir sadece. Halbuki iyi şeyler düşünmek ardından binlerce farklı iyi düşünce getiriyor. Bunu görmek her zaman kolay olmuyor ama en azından gördüğümüz zamanların değerini bilsek yeterince kardır. Ben de şuan bunu görüyorum ve içimden geldiğince keyfini çıkartıp sizinle paylaşmak istiyorum.
Farklı olmanın sıradanlaştığı zamanlarda yaşıyor olmak bu yazımla ters düşüyor belki ama bu sadece bizim ülkemizde geçerli. Farklı olmak demek ne demek ki? Zaten herkes farklı bunu insanlar niye kabul etmiyor ve sıfat olarak başkalarına kullanıyor? Bizim ülkemizde insanların farklı olarak algıladığı şey sadece alışık olunanın dışında olan, belli şeylere cesareti olan belli bir tip (Batı tarzına, dövmelere, çıplaklığa, bazı fikir akımlarına vs.). Farklı olduğunu düşünen ve bunu milletin gözüne sokmaya çalışan herkesin instagram sayfası bile aynı (Şuan bunu okuduktan sonra herkesin gözünde canlanan o sayfa). Herkesin kafasında yer ediyor- şunlar farklı, bunlar sıradan. Tanıdığım FARKLI insanların çoğunun ise instagramı bile yok. Elbette bu instagramı olan herkes aynıdır demek değil. Zaten sosyal medya konusuna girersem kendimle bile çelişen fikirlerle doluyum, onu başka yazıya saklıyorum. Birkaç çok sevdiğim farkını sosyal medyada da belli eden arkadaşımı meclisten çıkartıyorum burada.
Neyse demem o ki bu durum heryerde böyle değil. Siz kendiniz olun, farklı olmaya da çalışmayın. Kendiniz olunca varsa eğer bir farkınız o ortaya çıkar zaten(ki herkesin olduğuna göre kararı size bırakıyorum). Bazı bulunduğum ortamlarda herkes o kadar kendinin farkındaydı ki herkes farklı ve herkes uyumluydu aynı zamanda. Sonuçta sıradan dediğimiz insanlar da farklı bunu demeye çalışıyorum. Zaten tanıdığım farklı kategorisine koymadığım her insan da kendileri olmayanlar, bazı şeylere özenenler.
Amaan kısacası söylemek istediğim şey yaptığı işe özellikle bir fark koymaya çalışan adam yaptığı işe bilmeden koyduğu kendi farkını kaybeder. Bunca satır yazı bunun içindi yani. Bunun farkına varmamla içimden gelen çoşkuyu buraya dökmemdi. He bir de mutlu olmak-o önemli. Zaten bunlar birbirini takip eden şeyler. Bu yazıyı buraya kadar okuyan herkese teşekkür ediyorum ve birkaç şarkı önerisinde bulunmak istiyorum. Bunların hepsi en sevdiğim şarkılar değil ama bu yazıyı yazarken dinlediklerim, buyrun efendim;
Audioslave - Be Yourself
Show Me How to Live
Rag'n'Bone Man - Human
Twentyone pilots - Heathens
Kehlani - Gangsta
*:sosyal mesaj.Dipnot: Yazarken şarkılardan etkilendiğim bariz.
Bi de kedişimin resmini koycam şuraya:
Maşallah deyin yazık hayvana benim yüzümden nazar değmesin. Görüşmek üzere.