Evet uzun bir aradan sonra sanırım tekrar açığa vurma ihtiyacı hissettim kendimi. Bileniniz var mı bilmem ama ben bir 12. sınıf öğrencisiyim ve tabiki bizim de bir andaç furyamız var şu aralar. İki üç haftadır andaç yazmakla uğraşıyorum ve bu haftaların çoğunda hep yazılanları ve yazdıklarımı okudukça düşündükçe sevindim, mutlu oldum. Ta ki o sikko andaç sitemizin kapanmasına 2 gün kalasıya kadar. Baya dandik bir andaç sitemiz var, görmeden anlayamazsınız. Herkesin herkese yazdığını okuyabiliyosun, etkilenebiliyosun falan. Bence zararlı birşey bu kimse okumasın kardeşim, eline andacı alınca okur okucağı varsa. Şimdi zaman bol içindeki o küçük kırıntıyla başka herhangi birisinin sayfasını açıp da okumadım diyen varsa da adım kadar eminim baya iyi yalan sıkıyor demektir.
Neyse bana gelelim. Şu stresli geçirdiğim son bir hafta bana andacın amacı olan mutluluktan çok üzüntü ve dolu dolu pişmanlık kattı. İlginç gelir belki kimisine, belki kimisi beni anlar orasını bilemem ama benim kendimi yeni yeni anlamaya başladığım kesin. Son zamanlarda herkesin yazdıklarını eklemesiyle yakın diye nitelendireceğim arkadaşlarımın bana yazdıklarını ve kimi diğer insanlara yazılanları da okudukça çaktım, meğer ne çok imkan varmış iyi arkadaşlar edinmeye! Ve hepsini elimizin tersiyle farkına varmadan itmişiz, amaçsız gereksiz ve önemsiz arkadaşlıklar için çabalamışız ve kimisini ufak kırıntılarla yavaş yavaş kaybetmişiz. Tabiki herkese demiyorum bunu, hayatıma girdiği için mutluluktan uçtuğum insanlar da var. Ama bu hayal kırıklığım onlar söz konusu olduğunda bile geçerli oluyor. Biz neden daha fazla şey yaşamadık, neden daha fazla eğlenmedik? Ve en önemli sorusu da 'aklım neredeydi?'
Ben ki bu mutsuzluğumun en önemli sebebinin şu olduğunu düşünüyorum. Her insanın hayatında çok mutlu olduğu bir de çok stresli olduğu zamanlar olur. En popüler klişelerden de bildiğimiz gibi önemli dost ise zor günde yanında olandır. Sanırım; dost dediklerimin zor yanımda olmayışına değil, zor zamanımda olduğumu bile fark etmeyişlerine, uzaklaşışlarına, beni zannettikleri ve benim de zannettiğim kadar iyi tanıyamamış olmalarına üzüldüm. Suçun bende olduğunu düşünmelerine üzüldüm. Aslında hayatımın her alanında çok zorlanırken bir arkadaşa yanımda duracak birine deli gibi ihtiyaç duyarken bunu yanlış yorumlayıp benden daha da, sanki onlara kötü şeyler yapmışım gibi kaçmalarına üzüldüm. İlginçtir, bazı insanlar tanırsınız ve tanıdığınız andan itibaren çok yakın hissedersiniz kendinizi. Farketmezsiniz bu yakınlığın ne kadarını onlara gösterip ne kadarını göstermediğinizi. Ve eğer yeterince göstermediyseniz, anladıklarını zannettiyseniz ama anlamadılarsa o zaman ayvayı yemişsinizdir. Bunca zamandır aklınızda çok iyi saydığınız o arkadaş aslında hiçbirşeyiniz olmamıştır mutluyken yanınıza olan insanlardan biri olmak dışında. Belki sinirimden böyle yazıyorum belki gerçekten böyle düşünüyorum şuan bilmiyorum, ama bu yazıyı okuyan varsa bence şuanda yakın olduğu tüm arkadaşlara yakınlığını bir kez daha hissettirmenin yollarını düşünmeye başlamalı. Kimin ne zaman nasıl bir harekete ihtiyacı olduğunu bilemezsiniz ve belki de minik bir samimiyet onların o gününü baştan sona değiştirebilir. Tıpkı bir asık suratın, soğuk bir selamın da değiştirebileceği gibi.
Belki çok değer verdiğim insanlardan karşılığını o kadar da almamış olduğumu gördükçe bu saçma inanışa girdim. Herkes diyor ya gereğinden fazla değer verme. O nasıl olabilir ki? Bir insanın gereği nasıl anlaşılabilir? He bu kız şöyle buna bu kadar değer vereyim, bu çocuk şunu dedi onun değerini azaltayım gibi bişey mümkün olabilir mi? İnsanlara verdiğiniz değerleri siz ölçerek ayarlayarak mı veriyorsunuz? Hiçbir zaman kimseye gereğinden fazla değer verdiğime inanmadım. Yalnızca diğer insanların değer vermeyi bilmediğine inandım. Ve değer vermeyi bildiğini farkettiğim insanlara da ya ben gösteremediğim verdiğim değeri ya da onlar tarafından layık görülmedim bu değere. Üzüldüğüm kısım bu algılar, bu düşünceler sonucu birçok arkadaşlığın insanların ellerinden kayıp gitmesi ve birçoğunun da daha yanmaya başlamadan sönmesi.
Sanırım bu da o asla değişemeyecek dünya düzenlerinden birisi. Benim elimden gelen tek şey olamayan, olup da biten, olduğunu zannettiğim şey olmadığını farkettiğim ve neden daha fazla değil dediğim arkadaşlıklarımın üzerine üzülmek.
Yemişim anı yazısını da, andacını da.